Güneydoğu Anadolu’da saklı bir cennet, gizemli batık şehir Halfeti
Şanlıurfa ilinin bir ilçesi olan, 3000 yıllık tarihe sahip Halfeti; M.Ö. 2000’lerde Hititlerin ve Asurluların hâkimiyetine girmiş, MÖ.612’de Babillilerin sınırları içerisinde kalmıştır. M.Ö.855 yılında Asurlular tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlardır. Halfeti, II. yüzyılda Bizanslılar’ın eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır.
Halfeti’nin Romalılar tarafından Ekamia adı ile de anıldığı bilinmektedir. Bölge, Roma’nın 395’te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalmış, Bizanslılar ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirmiştir. Bölge M.S. 6. ve 8. yüzyıllar arasında sırasıyla Sasaniler, Araplar, Emeviler ve Abbasiler’in egemenliğinde kalmıştır. 11. yüzyılda Selçuklular bölgeyi fethetmiş ve 16. yüzyılda da Halfeti Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Yavuz Sultan Selim hükümdarlığında Osmanlı topraklarına katılan Halfeti’de bir kültür mozaiği yatıyor.
Eski Halfeti’nin sokaklarında yürürken etkileyici sarı minaresi ile karşımıza çıkan Ulu Cami, 1804 - 1807 yılları arasında Ermeni taş ustaları tarafından inşa edilmiştir. 2000 yılında Birecik Barajı’nın yapımının tamamlanmasıyla Halfeti ve çevresindeki köyler sular altında kalmış ancak 200 yıl önce inşa edilen Ulu Cami su altında kalmaktan son anda kurtulmuştur.
Ulu Cami’nin biraz ilerisinde, "Halfeti Gerdanlığı” olarak anılan, baraj gölü üzerindeki 135 metrelik asma köprü üzerinden Fırat’ın eşsiz manzarası göz kamaştırıcıdır.
Halfeti’ye gelindiğinde tekneyle gezmeden olmaz. Bölgede gezilecek yerler arasında en dikkat çekici olanlarından biri Fırat Nehri ile Merzimen Çayı’nın birleştiği, yüksek kayalarla örtülü bir tepe üzerinde konumlanmış, Asurlular tarafından yapıldığı bilinen Rumkale.
Rumkale’de Geç Roma ve Ortaçağ karakteri taşıyan, 1173 yılında Şair Aziz Nerses tarafından yaptırılan Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Kilisesi ve yüzyıllardır ayakta kalmayı başarmış bazı mimari kalıntılar yer alıyor.
Ayrıca Roma döneminde Hz. İsa’nın havarilerinden Yohannes’in Rumkale’ye gelip yerleşmesi ve burada Hıristiyanlık dinini yayması nedeniyle, bu yerleşim yeri bugün hâlâ Hristiyanlığın kutsal mekanları arasındadır. Yohannes’in, Rumkale’de yaşadığı yıllarda kayadan oyma bir odada İncil’in nüshalarını çoğalttığı daha sonra kopyaların buradan alınıp Beyrut’a götürüldüğü anlatılır.
Halfetililer Nergis çiçeğinin de dünyaya Rumkale’den yayıldığını belirtiyorlar.
Rumkale Kralı’nın her gören genç kızın âşık olduğu çok yakışıklı bir oğlu varmış. Aşkları karşılıksız kalan genç kızlar intihar etmeye başlayınca kral, oğlu Nergis’i kalenin kuyusunda saklamaya karar vermiş. Nergis suya baktıkça kendi görüntüsüne âşık olmuş. Bir gün kuyuya doğru fazla eğilmiş ve ayağı kayarak Fırat Nehri’nin acımasız sularında kaybolmuş. İşte tam da Nergis’in düşüp boğulduğu yerde bir çiçek açmış. Rumkale halkı bu çiçeğe Nergis adını vermiş.
Halfeti, filmlere, romanlara ev sahipliği yapacak masalsı güzelliklere sahip doğal bir plato adeta. Rumkale’yi geride bıraktıktan sonra büyük bir bölümü sular altında kalmış eski bir Ermeni köyü olan Savaşanlar (Beresül) köyü çıkar karşınıza. Fırat’ın derinliğine iyice bakıldığında suyun derinliklerine batmış evlerin damları ve yarısına kadar suya gömülmüş bir minare, yüzyıllar boyu farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan nice yaşantının ve güzelliğin sonsuzluğa gömüldüğünü anlatır aslında.
Eğimli arazi dikkate alınarak inşa edilen eski Halfeti evleri genellikle iki, zaman zaman ara katlarla üç kata ulaşan mimarisi ile her evin Fırat göl havzasının doyumsuz güzelliklerini seyretmesine ve yaşamasına olanak sağlar.
Müzekent Halfeti’de pencerelerinden sütunlarına, bahçelerinden duvarlarına kadar fark yaratan, büyüleyici bir mimari saklı suların altında.
Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesi’nin 2013 yılında Türkiye’deki 15 Citta Slow’dan biri olarak ‘Sakin Şehir’ listesine dahil ettiği Halfeti, doğal güzellikleri ve Ermeni taş ustalarının yaptığı taş evleri ile Güneydoğu Anadolu’nun saklı cenneti olarak dikkat çekiyor.